Genel Ayak ve Ayak Bileği
2002 Senesinde, 12 milyondan daha fazla insan, aya...
Temmuz
Vücuttaki organlar ve dokular hücre adı verilen yapı taşlarından oluşmuştur. Hücreler vücuttaki birçok farklı organ ya da doku da yer alırlar ve kendi kendilerine bölünerek çoğalırlar. Bütün hücrelerin büyüme, gelişme, yaşlanma ve daha sonra ölümle sonuçlanan yaşam süreçleri vardır. Ölen hücrelerin yerine yeni hücreler oluşur. Normalde hücrelerin bölünmeleri ve daha sonra çoğalmaları bir düzen içindedir ve kontrollüdür. Herhangi bir nedenle bu sürecin kontrolden çıkması ve bunu takiben kontrolsüz bölünme ve gelişme ilgili oranda tümör adı verilen şişliklere yok açarlar.
Tibiada kemik içinde sınırlı iyi huylu tümör
Pelviste kemiğin dışına çıkan büyük yumuşak doku kitlesi kötü huylu tümör
Tümörler iyi huylu yada kötü huylu olabilirler. İyi huylu tümörler uzak organlara yayılma tehlikesi taşımazlar, yani metastaz yapmazlar. Kötü huylu tümörler ise özellikle tümörün derecesi arttıkça uzak organlara sıçrama yani metastaz riski taşırlar.
Diz çevresinde kötü huylu kemik tümör, aynı hastada pelvis ve akciğerde metastaz KANSER
Tümörler iyi huylu (selim) ya da kötü huylu (habis) tümörler olarak ikiye ayrılırlar. Kanser kötü huylu tümörlere verilen isimdir. Kanserin tek bir hastalık olmadığı ve tek bir tedavi şekli bulunmadığı bilinmelidir. Yaklaşık 200'ün üzerinde farklı kanser tipi vardır bunların her biri kendi ismi ile anılır ve tedavi edilir. İyi huylu tümörler kanserlerden farklı olarak vücudun diğer kısımlarına yayılmazlar ve hastanın yaşamını tehdit etmezler, ancak iyi huylu tümörler bulundukları yerde gelişip, büyüyerek o bölgede hasara neden olabilirler ya da çevre dokulara baskıda bulunarak hastada ağrı ve şişlik gibi şikâyetlere neden olabilirler.
Kanserlerin büyük çoğunluğunu oluştururlar ve genellikle organların yüzeyini kaplayan epitel dokusundan köken alırlar.
Kas, kemik ve yağ dokusu gibi vücudun bağ dokusu elemanlarından köken alırlar kanserlerin yaklaşık % 5'ini oluştururlar.
Kemik iliği ve lenf sisteminden köken alır.
Beyin tümörü ve bunun gibi nadir kanser tipleri yaklaşık tüm kanserlerin %3'ünü oluştururlar.
Çocuklarda ve gençlerde daha nadir olmakla birlikte kanser her yaşata ortaya çıkabilir. Fakat kanserin gelişimi yaşla birlikte artar. Kanserlerin yaklaşık %70'i 60 yaş veya üstündeki kişilerde ortaya çıkar. Ancak sarkomlar bu konuda biraz farklılık gösterir, özellikle kemik kökenli sarkomlar çocuklarda ve genç erişkinlerde sıklıkla 10–25 yaş arasında ortaya çıkarlar. Yumuşak doku kökenli sarkomlar ise 40 yaş ve üzerinde daha sıklıkla görülürler.
Sıklıkla görülen kanser türleri arasında akciğer kanseri, erkekte prostat kanseri, kadında meme kanseri, barsak, mesane ve yine kadında yumurtalık kanserleri sayılabilir.
Bazı kanser türeri oldukça yavaş büyür ve yıllar içinde ciddi bir soruna yol açmayabilir. Bu durumda kanserin türüne bağlı olarak yalnızca yakın takip yeterli olabilir.
Dize yakın bölgede yerleşimli iyi huylu fakat agresif karakterli dev hücreli kemik tümörü ve kemik çıkartıldıktan sonra oluşan boşluk mekanik ve kimyasal ajanlarla sterilize edilmiştir.
Kanserli dokunun ameliyatla çıkartılmasıdır. Bu özellikle diğer organlara yayılmamış kanserlerde oldukça değerli bir yöntemdir. Kemik ve yumuşak doku sarkomlarında başlıca 4 tip cerrahi tedavi vardır.
Birinci tedavi yöntemi; kanser dokusunun vücuttan kazınarak çıkartılmasıdır. Bu yöntem genellikle tümörün o bölgede tekrar çıkmasına yol açar. İkinci tedavi yöntemi; kanserli dokunun sağlam doku sınırına çok yakın bölgeden çıkarılmasıdır. Aynı şekilde bu yöntemde geride kalan kanserli hücre artıkları nedeni ile sık olarak tekrarlama riski arz eder. Üçüncü tedavi yöntemi; kanserli dokunu çevresinde bir miktar sağlıklı doku bırakılarak vücutta her hangi bir kanserli doku kalmadan çıkartılmasıdır. Dördüncü tedavi yöntemi; kanserli doku (kol ya da bacak) vücuttan amputasyon dediğimiz kesilme sureti ile uzaklaştırılır.Günümüzde kanserlerin büyük çoğunluğunu geniş rezeksiyon dediğimiz üçüncü yöntemle tedavi etmekteyiz. Bu hastalığın tekrarlamaması için çok önemlidir. Kanserin geniş olarak çıkartılıp çıkartılamadığı patolojik inceleme sonunda, cerrahi sınırlarda tümör bulunmaması ile anlaşılır.
Omuza yakın bölgede yerleşim gösteren ancak kemiğe sınırlı kıkırdak tümörü. Hastalıklı kemik tümü ile çıkartılmış ve kemikte oluşan boşluk protez ile giderilmiştir.
Kemoterapi kanser hücrelerini öldüren ilaçların damar yolu veya ağızdan kullanılması prensibine dayanır. Böylece ilaç kan yolu ile kanserli dokuya ulaşır ve kanserli dokuyu yok etmeyi hedefler. Kemoterapi aynı zamanda bazı yan etkilere neden olur, bu yan etkiler genellikle kullanılan kemoterapi ilacına bağlı olarak bulantı, kusma, halsizlik, kansızlık, vücudun mikroplara karşı direncinin azalması ve sık iltihabi hastalıklar geçirme, ağız içinde yaralar gibi farklı çeşitlerde olur. Kemoterapinin yan etkileri tedavi bitiminde ortadan kaybolur ve genellikle kalıcı değildir.
Vücuttaki bazı hormonların seviyesinin değiştirilmesi prensibine dayanır. Bazı kanserler büyüme ve gelişme için bazı hormonlara ihtiyaç duyar. Bunların değiştirilmesi yada bloke edilmesi (durdurulması) kanser hücrelerini kontrol altına alır. Diğer tedavi bağışıklık sistemini uyaran ilaçları içerir bunların arasında interferon ve interlökin en sık kullanılan ilaçlardır. Aynı şekilde bazı antikorlar ve bazı aşı tipleri kanser tedavisinde başarı ile kullanılmaktadır.
Bu yüksek enerjili x ışınları tarafından kanser hücrelerinin öldürülmesi prensibine dayanır, ancak radyoterapi sırasında aynı zamanda normal dokularında zarar görmesi mümkündür. Bu nedenle radyoterapi yapılacak olan bölgenin iyi planlanması ve çevredeki sağlıklı dokuların mümkün olduğu kadar korunması hedeflenir. Radyoterapi uygulanan bölgede de zaman içerisinde ödem yani sıvı toplanması, kızarıklık, sertlik, hareket kısıtlılığı gibi bulgular oraya çıkabilir. Radyoterapi özellikle çocuklarda ve gençlerde yaşamın sonraki yıllarında (genellikle 20 - 25 yıl sonra) ikincil kanserlerin gelişimine yol açabilir.
Sarkoma kemik ve yumuşak dokudan kaynaklanan habis tümörlerin genel adıdır. Genellikle kanseri oluşturan hücre tipi ve ardından sarkoma eki ile tümörler adlandırılır. Örneğin kıkırdak hücresinin habis tümörü kondro-sarkoma, yağ hücresinin habis tümörü lipo-sarkoma olarak adlandırılır.
Kemik tümörleri selim, yani iyi huylu yada habis yani kötü huylu tümörler olarak ayrılırlar. İyi huylu tümörler kanser değildirler. Bulundukları kemikten vücudun diğer organlarına yayılarak yaşamı tehdit etmezler.Vücut bu tümörlerin gelişmesini ve yayılmasını kontrol altına alır ve engelleyebilir. Bu tümörler ameliyatla tedavi edilirler. Her ne kadar iyi huylu kemik tümörleri ameliyattan sonra tekrar oluşabilirse de, yeni bir ameliyat ile çıkarılabilirler. Kötü huylu kemik tümörleri kemik kanserleri olarak adlandırılırlar. Bu tümörler bulundukları kemikten dışarı çıkarak komşu dokulara ve organlara yayılırlar. Vücut bu yayılmayı sınırlamakta yetersiz kalır. Kemik kanserini oluşturan hücreler tümörün bulunduğu bölgeden kan damarları yolu ile uzak organlara, sıklıkla da akciğere, yayılırlar. Bu yayılımlar metastaz olarak adlandırılır. Özellikle teşhis ve tedavide geç kalınmış vakalarda metastazlar ortaya çıkar ve hastanın yaşamını tehdit ederler.
Kemiğin kendisinden kaynaklanan kanserlere primer kemik kanseri adı verilir. Bunlar kemiği oluşturan kemik, kıkırdak, bağ dokusu ve kemik iliğinden köken alan kanserlerdir. Primer kemik kanserleri yaklaşık olarak 100.000 de 1 sıklıkta ortaya çıkarlar. Ülkemizde her yıl 500-600 yeni kemik kanseri vakası ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Kemik tümörleri sıklıkla kol ve bacak kemiklerinde daha nadiren leğen kemiği ve omurgalarda yerleşim gösterirler. Kemik kanserleri çocuklar ve gençlerde, erişkinlere göre daha sık olarak görülürler.
Kemik kanserleri sarkom olarak adlandırılırlar.Eğer kanseri oluşturan hücre gurubu kemik hücreleri ise osteo-sarkom, kıkırdak hücresi ise kondro-sarkom, bağdokusu hücresi ise fibro-sarkom adını alır. Kemik kanserleri içinde Ewing-sarkomu gibi hücre kökeni bilinmeyen kanser tipleri de vardır.
Osteosarkom en sık görülen kemik kanseri tipidir. Sıklıkla 10-25 yaş arası, çocuk ve gençlerde ortaya çıkarlar. Erkeklerde kadınlara göre iki kat fazla görülürler.Genellikle hızlı büyüme dönemlerinde, kemiklerde büyüme kıkırdaklarının yerleştiği ekleme yakın uç kısımlarda yerleşim gösterirler. Hastaların yaklaşık % 70'inde tümör diz çevresindedir.
İkinci sıklıkta karşılaştığımız kemik kanseri Ewing sarkomudur. Bu tümörde çocuk ve gençlerde sıktır. Yerleşim yeri genellikle uzun kemikler olarak adlandırılan, kol ve bacak kemiklerinin orta kısımlarıdır. Osteosarkoma göre yassı kemikleri yani leğen kemiği ve kaburgaları daha sık olarak tutar.
Kıkırdak hücrelerinden kaynaklanan kondrosarkomlar ise genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkarlar. Bu tümörler sıklıkla leğen kemiğinde ve uzun kemiklerde yerleşim gösterirler.
Bunların dışında fibrosarkom, kordoma ve adamantinoma gibi çok nadir görülen kemik kanserleri vardır. Bu tümörler 30 yaşından sonra ortaya çıkarlar.
Primer kemik kanserlerinin dışında kemikten kaynaklanmayan ancak başka organların kanserlerinden kemiğe yayılan kemik kanserleri vardır. Bunlara sekonder kemik kanserleri yada metastaz adı verilir.Bu kanserlerin görülme sıklığı kemiğin kendisinden kaynaklanan kanserlere göre daha fazladır. Böyle bir durumda kanser kemik kanseri olarak değil, kemiğe yayılım yapan organın kanseri olarak adlandırılır. Örneğin meme kanserinin kemik metastazı gibi, Kemiğe yayılan kanserler arasında sırasıyla akciğer kanseri, kadınlarda meme erkeklerde prostat kanserleri, tiroid ve böbrek kanserleri, mide ve barsak kanserleri sayılabilir.
Lösemi, lenfoma ve miyeloma gibi kemik iliği ve kan hücreleri kökenli kanserlerde kemikte yerleşim gösterirler. Ancak bunlar farklı kanser tipleridir ve tedavileri kemik kanserlerinden oldukça farklıdır.
Bağ dokusundan köken alan yumuşak doku sarkomları habis tümörlerdir. Bunlar kemik kanserlerine göre daha ileri yaşlarda ortaya çıkarlar. Sık görülen yumuşak doku sarkomları arasında malign fibröz histiyositoma, liposarkoma, sinovyal sarkoma, rabdomiyosarkoma gibi tümörler sayılabilir. Ancak yumuşak doku sarkomları sayıca çok fazla tipte karşımıza çıkarlar. Tedavileri de kemik kanserlerinden daha farklıdır. Yumuşak doku sarkomlarında kemoterapi genellikle sık başvurulan bir yöntem olmayıp ancak bazı tümör tiplerinde kullanılır. Temel tedavi geniş cerrahi rezeksiyon ve radyoterapidir. Yumuşak doku sarkomları, aynen kemik sarkomları gibi yüksek yada düşük gradlı olabilirler. Düşük gradlı olanlar oldukça yavaş büyüyen ve uzak organlara yayılma riski düşük olan kanserlerdir. Oysa yüksek gradlı yumuşak doku sarkomları hızlı büyüyen ve erken dönemde uzak organlara yayılma eğilimi gösteren tümörlerdir. Uzak yayılımlarını kan yolu ile sıklıkla akciğere daha nadiren karın arkası boşluğuna ve diğer organlara yaparlar.
Kemik kanserleri başlangıçta belirti vermeyebilir ve sinsi bir ilerleme gösterebilir. Bulgu ve belirtiler kanserin yerleştiği kemik, kanserin tipi ve tümörün büyüklüğüne göre değişir. Hızlı ilerleyen, yüzeyel kemiklerde yerleşen ve büyük boyutlara ulaşmış tümörlerde belirtiler erken ortaya çıkar.
En sık görülen bulgu ağrı dır. Ağrı başlangıçta hafif ve ağrı kesicilere cevap verir nitelikte iken tümörün büyümesi ile birlikte giderek sürekli ve şiddetli bir hal alır. İlerlemiş kemik kanserlerinde ağrı geceleri daha şiddetlidir ve sıradan ağrı kesicilere cevap vermez, hastanın günlük yaşamını ciddi olarak etkilemeye başlar.Diğer bir bulgu şişlik tir.Bu özellikle yüzeyel yerleşimli kemik kanserlerinde gördüğümüz bir bulgudur. Derin yerleşimli kemik kanserlerinde şişlik oldukça geç ortaya çıkar. Kemik kanserinde şişliğin varlığı tümörün bulunduğu kemikten dışarı çıkıp yumuşak dokuya yayıldığını gösterir.
Bazı kemik kanserleri, özellikle kemiğe başka organlardan yayılan kanserler, ilk bulgu olarak kırıkla karşımıza çıkarlar. Kırık oldukça zayıf bir darbe, burkulma bazen de kendiliğinden oluşur. Bunun nedeni kemiğin kanser hücreleri tarafından ileri dercede zayıflaması, adeta yumurta kabuğu haline gelmesidir. Özellikle kemik kanserlerinde kemiğin bu derece zayıflaması ve kırık oluşumunun engellenmesi tedavinin başarısı açısından çok önemlidir.
Yukarda bahsedilen belirti ve bulguların hiçbiri yalnızca kemik kanserlerine özgü olmayıp, basit travmalar, kırıklar, iyi huylu kemik tümörleri, kemik erimesi, kemik iltihabı, kireçlenme ve daha bir çok kemik hastalığında gördüğümüz yaygın belirtilerdir. Bu nedenle özellikle giderek artan, ağrı kesicilere cevap vermeyen ve şişlikle birlikte ortaya çıkan kemik ağrısı söz konusu ise bir an önce kemik tümörleri konusunda uzman doktorlara başvurulmalıdır.
Kemik kanserleri nadir olarak görüldüklerinden, teşhis ve tedavisi, bu kanserler konusunda deneyim sahibi, konunun uzmanı olan ortopedik onkoloji ile uğraşan doktorlar tarafından yapılmalıdır.
İlk aşamada doktor hastanın şikayetlerini, var olan yada önceden geçirilmiş önemli hastalıkları ve aile öyküsünü özellikle kanser açısından sorgulayacaktır. Daha sonra hastanın ağrı veya şişlik şikayetinin bulunduğu kemik bölgesi, buraya komşu kemik ve eklemler, çevredeki yumuşak dokular ve son olarak uzak organları içeren tam bir muayene yapılacaktır.
Bir sonraki aşamada kan testleri ve röntgen çekilerek tümörün yerleşimi, büyüklüğü ve şekli değerlendirilir. Kemik kanserleri, röntgende büyük, düzensiz, sınırları belirsiz kitleler şeklinde görülürler.
Eğer hastada kemik tümörü saptanmış ise bir teşhis yanlışlığını önlemek ve tümörün yayılma derecesini saptamak için ek testlere geçilir. Bu amaçla bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme yani MRI ve radyoaktif kemik sintigrafisi en sık kullanılan yöntemlerdir. Bilgisayarlı tomografi özellikle kemiksel yapıların oldukça ayrıntılı görüntülerini çok ince kesit aralığında görüntülemeye yarayan bilgisayar destekli bir görüntüleme yöntemidir. Manyetik rezonans görüntüleme ise kemiği olduğu kadar kemiğe komşu yumuşak dokuların, damar ve sinir yapılarının görüntülerini bir çok düzlemde oldukça ayrıntılı bir şekilde ortaya koyarak tümör yayılımının boyutlarını, adeta tümörün haritasını ortaya koyar.Kemik sintigrafisi kemiğe özgü radyoaktif maddelerle tüm vücudun taranmasını sağlar. Özellikle birden fazla kemikte tutulumun söz konusu olduğu, bazen belirti vermeyen tümörlerin erken teşhisine de olanak veren bir yöntemdir.Anjiyografi özellikle ameliyat planı yapılırken tümörün ana damarlara yakınlığını, tümörü besleyen damarları ortaya koyarak cerrahi tedavinin sınırlarını belirlemekte kullanılır.
Yukarda sayılan tanı yöntemleri hastada kemik kanserinin varlığı konusunda şüphe uyandırabilir. Ancak kesin tanı biyopsi ile yani kemikteki kanserli olduğu düşünülen bölgeden teşhis amacıyla parça alınması ve alınan parçanın özel işlemlere tabii tutularak mikroskop altında hücre tipinin tayini ile mümkündür.Kemik kanseri şüphesinde biyopsi yapılmadan ameliyata yada tedaviye karara vermek çok ciddi bir hatadır ve geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir.
Özellikle son 15-20 yılda kemik kanserlerinin tedavisinde ciddi ilerlemeler sağlandı. Başta kemoterapi alanındaki gelişmeler, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntülemenin kullanıma girmesi ve cerrahi tekniklerin gelişmesi hem hastaların kanserden kurtulmalarını hem de uzuvlarının korunmasını sağladı. 20 yıl önce kemik kanserlerinde ortalama sağkalım % 20-30 oranında iken, günümüzde bu oran % 65-70'ler dolayına yükseldi. Başka bir deyişle kemik kanseri teşhisi konulan her üç hastadan ikisini günümüzde tedavi edebiliyoruz. Aynı şekilde ameliyat tekniklerinin gelişmesi, yapay kemik, kemik benzeri dolgu maddeleri ve eklemleri de içeren metal protez teknolojisindeki gelişmelerle hastalarımızın yaklaşık % 90'nında, kol yada bacağın kesilmesine gerek kalmadan uzuv koruyucu cerrahi ile kanserli kemiği güvenli bir şekilde çıkarabilmekteyiz.
Kemik kanserlerinin tedavisinde cerrahi tedavi, kemoterapi ve radyoterapi( ışın tedavisi) asıl yöntemlerdir. Hastanın yaşı, aktivitesi kemik kanserinin tipi ve yayılımına bağlı olarak bu yöntemler sıklıkla bir arada kullanılırlar.
Kemoterapi ile kanser hücrelerini öldüren ilaçlar ağızdan, kas içi veya damar yolu ile hastaya verilir. Bu ilaçlar özellikle hızlı büyüme ve gelişme gösteren hücreleri etkilediğinden kanser hücreleri ile birlikte sağlıklı hücreler de etkilenir ve yan etkiler ortaya çıkar. Sık görülen kemoterapi yan etkileri bulantı-kusma, halsizlik, saç dökülmesi, ağızda yaralar oluşması ve bulaşıcı hastalıklara karşı direnç azalmasıdır. Kemoterapinin yan etkileri tedavi bitiminde ortadan kaybolur. Başarılı bir kemoterapi kanser hücrelerinin % 90' dan fazlasının yok edilmesi anlamına gelir. Bu sağkalım için oldukça önemli bir olumlu göstergedir.
Işın tedavisi (radyoterapi) kanserli bölgenin radyasyon ışını ile etksiz hale getirilmesidir. Bu tedavi yöntemi radyoterapiye hassas olan Ewing sarkomu gibi tümörlerde ve kemiğe başka organlardan yayılan kanserlerin tedavisinde etkilidir. Osteosarkom yada kondrosarkomda radyoterapi etkili olamamaktadır, nadir bazı durumlar dışında kullanılmamaktadır. Radyoterapi ışınlamanın yapıldığı bölgede, ödem, sertlik, hareket kısıtlılığı gibi bazı yan etkilere neden olabilir. Yine özellikle çocuklarda radyoterapiyi takiben uzun yıllar sonra ikincil kanser gelişimi sözkonusu olabilir.
Kemik kanserlerinin ameliyatla tedavisinde temel prensip, kanserli kemiğin üzerinde güvenli bir miktarda sağlıklı doku bırakılarak geniş bir şekilde, herhangi bir tümör kalıntısı bırakılmadan çıkarılmasıdır. Çıkarılan kemiğin yerinde oluşan boşluk, vücutla uyumlu metallerden yapılan protezlerle veya kadavra kemiği, yada bazen hastanın kendisinden kemik nakli veya kemik uzatma ameliyatları yapılarak doldurulur. Böylece hastanın organı korunarak etkili bir tümör tedavisi yapılmış olur. Büyüme çağındaki çocuklarda aynı zamanda uzayabilen protezler kullanılır.
En sık akciğere daha nadiren diğer kemikler ve diğer organlara yayılabilir. Kemik kanseri tanısı konulan hastalarda akciğer ve diğer kemikler tedavi öncesi taranmalıdır. Metastazların varlığı kötü bir göstergedir ve sağkalım olasılığını ciddi olarak azaltır. Metastazlar mümkün olan olgularda cerrahi yöntemlerle çıkarılmalıdır.
Kemik kanserlerinde tedavi sonrası düzenli kontroller gerekir. Hastaların uzun yıllar takibi kanserin tekrarlamadığından emin olana dek devam etmelidir. Aynı şekilde kanserin tekrarlaması sözkonusu ise erken yakalanması ve derhal tedavi edilmesi mümkün olabilmektedir. Kontroller sırasında muayene, kan testleri, röntgen ve bilgisayarlı tomografiler ile kanserli bölge ve başta akciğer olmak üzere uzak organlar taranır.
Kontroller dışında hasta tarafından farkedilen normal olmayan bulgular derhal doktora bildirilmelidir.
Son olarak kemik kanserlerinde tedavi sonrası hastanın rehabilitasyonu, hasta ve hasta yakınlarının psikiyatrik açıdan desteklenmesi, yaşam kalitesinin arttırılması açısından oldukça önemlidir.
Kemik ve yumuşak doku tümörleri ve özellikle kötü huylu olanları nadir görülen tümörlerdir. Bunların arasında osteosarkom kemik hücrelerinden çıkan ve en sık görülen kötü huylu kemik tümörüdür. Osteosarkom daha çok diz çevresinde, kalça bölgesinde ve omuz eklemine yakın kemiklerde ortaya çıkar. Sık olarak 15-25 yaş arası genç hastalarda görülür. Osteosarkom kemoterapi ve cerrahi tedavi ile tedavi edilir. Hastaların % 90 'ında hastalıklı kol ya da bacağın ampute edilmesine (kesilmesine) gerek kalmadan hastalık tedavi edilebilmektedir. Osteosarkom en sık akciğerlere metastaz (sıçrama, yayılma) yapar. Metastazı olmayan erken dönem hastalarda % 65-70 civarında başarı sağlanmaktadır.
Kondrosarkom 2. sıklıkta görülen kötü huylu kıkırdak kökenli bir tümördür. Osteosarkoma göre daha ileri yaşta görülür (40 yaşından sonra). Osteosarkomun aksine kemoterapiye dirençli bir tümördür, bu nedenle sıklıkla yalnızca cerrahi ile tedavi edilir. Kondrosarkom 1'den 3'e kadar farklı derecelerde seyreder. Tümörün derecesi arttıkça başarı şansı azalır.
Ewing Sarkomu küçük yaştaki çocuklarda görülen oldukça agresif ve hızlı ilerleyen bir tümördür. Bu tümör ilk iki tümörden farklı olarak hem kemoterapiye hem radyoterapiye hassas olduğundan tedavide kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi birlikte uygulanır. Ewing sarkomu erken olgularda ve iyi kemoterapi yanıtı olan hastalarda % 55-60 civarında başarı sağladığımız bir tümördür.
Daha nadir görülen Adamantinoma ve Kordoma cerrahi tedavi dışında diğer yöntemlere dirençli ancak ilk üç tümöre göre daha yavaş gidişli tümörlerdir.
Yumuşak doku sarkomları (kanserleri) kemik kanserlerine göre daha sık olarak karşımıza çıkarlar. Bunlar vücudun herhangi bir bölgesinde ortaya çıkabilen bağ dokusu kaynaklı tümörlerdir. Sık olarak liposarkom (yağ dokusundan köken alan) malign fibröz histiyositom (destek dokusundan köken alan) ve sinovyal sarkom görülür. Yumuşak doku sarkomlarının tedavi prensipleri genel olarak aynıdır. Bu tümörlerde cerrahi ve radyoterapi rutin olarak hemen her hastada kullanılır. Ancak son yıllarda yumuşak doku tümörlerinin tedavisinde kemoterapininde etkili olduğunu gösteren çalışmalar giderek artmaktadır.
17 yaşında erkek hastada tibiada son iki yıldır devam eden özellikle geceleri artan şiddetli ağrı mevcuttu. Hasta bu yakınmalarla 2 yıl boyunca menisküs, bel fıtığı, siyatik gibi teşhislerle takip ve tedavi edilmiş. Hastanın başvurmasını takiben yapılan incelemelerde (kemik sintigrafisi ve MRI) Osteoid osteoma saptandı. İleri görüntüleme ve haritalama sonrası tümör tomografi yardımlı minimal invaziv cerrahi ile 2 cm' lik bir insizyon ile tam olarak çıkartıldı. Hasta 1 gün sonra evine gönderildi ve bir hafta sonra okuluna devam etmeye başladı.
44 yaşında erkek hasta diz üzerinde ve dış tarafta oluşan ağrılı şişlik nedeniyle başurdu. Yapılan incelemeler ve iğne biyopsisi sonrası dev hücreli tümör tanısı konuldu. Ameliyat sırasında tümör tümüyle çıkartıldıktan sonra tümör yatağı yüksek devirli motor, fenol ve elektrokoter kullanılarak ileri tümör temizliği yapıldı. Oluşan boşluk kemik çimentosu ve titanyum plak kullanılarak dolduruldu. Ameliyat sonrası 3. ayda hastanın diz fonksiyonları tam ve ağrısız olarak saptandı.
25 yaşında erkek hasta yaklaşık 2 aydır dizin alt kısmında giderek artan şişlik ve özellikle geceleri ortaya çıkan ağrı yakınması ile başvurdu. Hastanın yapılan muayenesi ileri radyolojik incelemeler ve biyopsi sonrası yüksek dereceli osteosarkom saptandı. Ameliyat öncesi kemoterapiyi takiben tümör geniş cerrahi rezeksiyon ile çıkartılıp oluşan boşluk tümör protezi ile giderildi. Ameliyat sonrası 5. yılda hasta tümü ile hastalıktan kurtulmuş halde ve diz fonksiyonları oldukça iyi olarak yaşamını sürdürmektedir.
62 yaşında erkek hasta dirsek üzerinde giderek artan şişlik ve kızarıklık yakınmasıyla başvurdu. Hastanın daha önce aynı bölgedene başka bir merkezde ameliyat olduğu ancak kısa süre içinde şişliğin tekraraladığı öğrenildi. Akciğerde ve diğer organlarda metastazı olmayan hastaya yapılan incelemeler sonrasında malign fibröz histiyositom saptanarak hasta geniş rezeksiyon ile tedavi edildi. Oluşan doku defektini tedavi etmek için doku nakli yapıldı. Yaranın iyileşmesini takiben tümörün bulunduğu bölgeye radyoterapi uygulandı. Ameliyat sonrası hastanın kolunda yada başka bir bölgede tümörün tekrarı oluşmadan fonksiyonların sağlandığı görülmektedir.
79
Romatoid artrit (RA), vücuttaki, baştan aşağı tüm eklemleri tutan sistemik ...
Tenisçi-golfçu dirseği deyimleri aslında tıbbi deyimler olmayıp, Amerika’lı doktorlar tarafından ...
Geçen otuz sene süresince, doktorlar, "baby boomers" (çev.not: 1946-1964 yılları ...